Şiir yazmak en yalın, en duru haliyle, duygularımızı okuyucuya doğrudan ifade etmenin verimli ve sade bir yolu. Ne kadar çetrefilli düşünceler içerisinden geçersek, bu süreci ne kadar uzatırsak ve onu ne kadar kusurdan arındırmaya kalkarsak sanki duygularımızı bir o kadar etkin ifade edemiyor oluyoruz. Montaigne'nin Denemeler kitabında paylaştığı bir alıntıda belirttiği gibi;
"Kusur korkusuyla suç işliyoruz." - Horatius.
Duyguları aktarmak belki de en zorlu süreçlerden biri, bir konudaki düşüncemizi aktardığımızda çoğunlukla ne düşündüğümüz ile okuyucunun ne düşündüğü eşleşmiş oluyor. Duygu aktarımı ise daha karmaşık, belirsiz ve okuyucunun aynı mısralardan ne hissedeceğini çoğu zaman kestiremeyeceğimiz düzeyde gerçekleşiyor. İnsan duyguları çok karmaşık, detayıyla anlaması zor ve bir o kadar da çeşitli.
Tüm karmaşıklığına ve belirsizliğine rağmen duygu aktarımı insan için değerli bir süreç. Duygularımızı paylaşmak ve başkalarının da onları bilmesini istiyoruz. Paylaşım sürecinin arkasındaki motivasyon konusunda çeşitli tartışmalar ve fikirler mevcut, bu derinliğe inmeden duygu paylaşımının pek çok insan için bir gereklilik olduğu konusunda hemfikir olabiliriz. Şiir ise yazılı araçlar içerisinde bu konuda liderliği göğüslüyor.
Şiirin bu alanda neden bu kadar etkili olduğunu düşündüğümüzde aklımıza belki de ilk gelen şey şiirin arkasındaki ahenk. Sözlerin dizilimi ve okunduğunda bu büyülü dizilimin oluşturduğu ahenk, yazılanlara ek bir değer katıyor. Yazının ötesinde, adeta şiir içerisinde gizli bir müzik de saklı. Şiirin getirdiği bir diğer fayda ise okuyucunun ne hissedeceği konusundaki belirsizliği olabilir. Yazar için okuyucu tarafından aynı duyguların anlaşılması ihtimali pek heyecan verici olmakla beraber, her zaman şiir yazmanın denemeye değer bir eylem olmasını sağlıyor.
Şiiri fiziksel bir varlığa benzetecek olursak, duygularımızı paylaştığımızda bir nesneye dönüştüren sihirli bir küre olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin mutsuz ve solgun iken duygularımızı küreye aktardığımızda küre duygularımızı solgun, kurumakta, gri gökyüzü altında, sonbahar mevsiminde yaprakları dökülmekte olan koca bir ağaca çevirip yer yüzüne yerleştirir. Böylece bu nesneye bakan kişiler benzer duyguları ediniyor olur.
(İstanbul, 2022)